1 NİKAH 2 CENAZE

10 Mart 2008'den beri susuyorum.
Bu kadar uzun süre susmuş muydum? Doğrusunu isterseniz hatırlamıyorum.
Aslında bir yazıya bu kadar da kötü bir girişle başlamak hoşuma da gitmiyor. Ama yapmam gereken gerçek bir iç dökme. Söz konusu olan gerçek bir iç dökme iken kendime kurallar yaratmak aslında istediğim en son şey. O yüzden tabir-i caizse ve de fevkalade amiyane "koyuveriyorum gitsin".

10 Mart'ta yazdığımda umut iklimine yolculuğa çıkmıştım. Çünkü, Emine Annem hastaydı. Biricik sevgilim üzgündü. Umudunu giderek kaybediyor ve yüzünden bulutlar eksik olmuyordu. Haklıydı da ... Belirsizliğin orta yerinde ne yapabilirdi ki ? Ama inanıyordum işte. Diyordum, bu sefer olmayacak. O bu hastalığı yenecek. Ama, olmadı.

Olumlu düşünceleri göreve çağırıp dünyayı değiştirmek mümkün değildi her zaman. Kuantumcuların, Secret'cıların dediği gibi değildi dünya. "Dur , ben bir Ferrari'mi satıp geleyim" deyip düzeltemiyordunuz gidişatı.
Takvim 20 Mart'tı o sabah. Bir gün sonra bahar geliyordu. Canlanacaktı ortalık. Yeşiller tam yeşil, kırmızılar tam kırmızı olacaktı. Bize ne yeşil kaldı, ne kırmızı.
O gün griydi. Çünkü, umut ettiğim olmamıştı. Ben inadına beklerken olmaması gerekeni, o yenik düştü o kötü hastalığa. Bizi eksik bırakıp gitti uzaklara.

Sonrası göz yaşıydı zaten. Onu huzurlu bir mezarlıkta bırakıp döndük İzmir'e.

Nisan'da evlilik kararı aldık ansızın. Daha fazla beklemeden olsun bitsin istedik. 22 Haziran istedik, tanışma yıldönümüzün hatrına. 8'i uygun düştü.
Nisan-Haziran arası Speedy Gonzalez'in İzmir Şubesi olduk. Yok ev tut, yok içini döşe. Gelinlik diktir, davetiye seç vs. vs. Prosedür prosedür üstüne...

8 Haziran'da evlendik,hayallerimin nikah salonunda, Karşıyaka'da. Nikah şahidim Ela'ydı, yıllar önce karar verdiğim gibi.
Bütün hayatımın ve aşklarımın tanığı, dostum, kardeşim Ela'm o masada yanımdaydı işte. Ben "Evet" derken başnedimelik onun göreviydi. Her şey o kadar rüya gibiydi ki ...
Bütün siniri, stresi, düğün öncesindeki geceki krizleri, gelin arabası, kapı önü davulcusu, Nikah Salonu'nda toplanan o güzel kalabalığı,Balçova Termal'deki düğün ambiansı ile her şey rüya gibiydi.

Sonrasında balayındaydık. Club Voyage Sorgun Select'te 5 rüya günü ve Lara'da Club Hotel Sera'da 2 gün. Balayı dönüşü Adnan Menderes'te Ela'mı görüşüm. Bütün çılgınlığıyla, o parıldayan gözleriyle beni bekleyişi... Aslında rötar yapan uçağı sayesinde oradaydı. Nereden bilirdim ki o uçağın rötarının onu bana son kez göstereceğini ...

Bugün 14 Temmuz 2008 Pazartesi. Bu dünyadan Ela gideli 8 gün oluyor. Aptal bir trafik kazası onu bizden aldı.
İnanamıyorum, ne yapsam inanamıyorum. Hayatın akışında yüzümde sırıtmalar görülse de, etrafımdakileri üzmemek için acıyı yok saymış bir ruh haline bürünsem de hepsi yalan.
Dünya yine gri...Ben ruhumun en okunaklı yerini Afyon Sandıklı yakınlarında bir şarampolde bırakmışım temmuzun 2'sinde. Artık ruhumun okunmayan yerleri var elimde. Bana şiirler yazan gönül insanı yok artık. Karşıyakalı diye bana beste yapan Ela, artık Karşıyakalı. Ama yanlış bir Karşıyaka'da.
Her gün evimin otoparkına baktığımda Ela ile arabayı buraya park etmiştik,Ela da bu salonda oturmuştu, çay içmişti demek.. Kurduğum bütün Ela'lı cümlelerin şimdiki zamandan çıkıp "di"li geçmiş zamana ait olmaları alışılabilir bir şey mi ?

"Ela'sızlığa alışmak zorundayım" diyorum kendi kendime sanki kolaymış gibi. Aklıma bir şey geliyor "Ela'ya anlatayım" deyip bir anda anlatamayacağımı hatırlamak kolay mı sanki ?

Bunca zaman susup da Ela'yı da kaybettiğimi söylemek için konuşmak çok mu kolay ?
İnanın hiç değil !
Artık, iki kişilik yazmam lazım. Malum Ela melekhanede yaşıyordu sonunda melek oldu uçtu.
Sonra devam ederim....

Yorumlar

  1. acını anlıyorum canım arkadaşım, ama insanoğlu öyle bir yaratık(!!!!) ki her şeye zamanla alışıyor, ama unutmuyor...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

GEZGİNİN HARİTASI