İSTANBUL NOTLARI : HARBİYE ASKERİ MÜZE (25.11.2010)

Yeniden merhaba :)
Twitter profilimi oluşturduktan sonra her ne kadar 160 karakterlik cümlelerle dünyaya fısıltılar gönderiyor olsam da, blog yazmanın tadı da başka ruhu da.
Ben ihmalkar bir blogcu oldum çıktım aslında.Halbuki aklımdan geçen cümleler yazılmak için sıralarını beklemekten oldukça da yorgun düşüyorlar aslında.
En son Antalya kıyılarından yazmıştım, o zamandan bu zamana çalışma haftalarının ardından 2 günlük bir İstanbul seyahati de gündeme geldi.
"2010 Türkiye'de Japonya Yılı Kapanış Töreni"ne davetli olduğumuz için İstanbul'la buluştum yıllar sonra. Mavi kalpli prensesimin ardından öyle zordu ki onunla gezdiğimiz sokaklarda yürümek...
Bu gezimize aslında müze ziyaretleri damga vurdu diyebilirim.
Tabii müze denince muhtemel ki aklınıza Topkapı Sarayı,Arkeoloji Müzesi ya da Ayasofya gelebilir. Onlar bir dahaki sefere inşallah.
Bu sefer değişik bir şey yaptım ve yıllardır önünden geçip gittiğim Harbiye'deki Askeri Müze'nin içine girme fırsatı buldum.
Askeri Müze, ortaokul tarih kitaplarından üniversiteye kadar aslında hep karşımıza çıkan şeylerin görsel bir dökümü olarak özetlenebilirse de eser zenginliğiyle bundan çok çok öte.
Onlu ordu sisteminin ilk defa Hunlar döneminde kullanıldığından ve Türk tarihinin Orta Asya'da başladığından yola çıkarak, müzenin de Hunlar ile başladığını görüyoruz.Elbette ki Göktürkler, Uygurlar ev kronolojik olarak diğer Türk devletlerini görüyoruz. Bütün salonlar aynı kronolojik mantıkla tasarlanmış
Müzenin görselliğini ve etkileyiciliğini arttıran ise 3 boyutlu modellerle zenginleştirilmiş büyük yağlıboya tablolar oluyor biraz da. Özellikle savaşları tasvir eden bu tablolar görülmeye değer.
İstanbul'un fethi tablosu büyüklüğü ve üzerinde harcanan emeği ile gerçekten fazlasıyla ilgiyi hak ediyor. Öyle ki insan önündekinin sadece bir tablo olduğunu unutup sanki gerçekten o savaş atmosferini çıplak gözle izleyen bir yeniçeri gibi hissedebiliyor.


Sayısız askeri araç gereç, kılıçlar, miğferler, silahlar ayrı ayrı sergi salonlarında izlemeye açık vaziyette. Türk tarihini elbette ki sadece Orta Asya Türk devletleri, Selçuklular ve Osmanlılardan ibaret olarak izlemiyoruz müzede. Kurtuluş Savaşı dönemi ve Cumhuriyet sonrası da müzedeki yerini almış durumda. Bunlardan Kıbrıs Barış Harekatı, Kore Savaşı'nda kullanılan araçlar, bayraklar, askeri kıyafetler ve diğer tarihi önemi olan evrak, fotoğraf ve diğerleri incelenebiliyor.
Müzede benim kanımı en çok donduran ise suikasta kurban giden Mahmut Şevket Paşa ve Talat Paşa'nın kanlı kıyafetleri ile Erzurum Cephesi'nde eratın yediği ekmek kalıntılarıydı.
Mahmut Şevket Paşa'nın suikaste kurban gittiği otomobili


Mahmut Şevket Paşa'nın gömleği
 Ama müzede esas bir yer var ki, bahsetmeden olmaz: Harbiyeli Mustafa Kemal Sınıfı. Atamızın Milli Mücadelede dirsek dirseğe çarpıştığı, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa gibi önemli isimlerle bir arada okuduğu Harbiye sınıfını canlandıran bu salon, Atamızın karneleri,kitapları ve sınıfı donatan bütün o eski haritalar ve şemalarla bir anda sizi onun yanına götürüyor. Müze içinde farklı salonlarda da rastlıyoruz Mustafa Kemal Atatürk'e balmumu heykel olarak. Hepsi bambaşka etkiliyor aslında. 


Müze'nin bir diğer sürprizi ise açık olduğu her gün saat 15.00-16.00 arası izlenebilen Mehteran Bölüğü konseri. Konseri izlerken sefere çıkasınız bile gelebilir. Müze ile ilgili ayrıntılı bilgi için http://www.tsk.tr/muze_internet/askeri_muze.htm adresine tıklayabilirsiniz.

Yorumlar

  1. Seydamoyle güzel anlatıların ki gidip göredin geldi. Begüm görse Mustafa Kemal diye atlardi :))

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

GEZGİNİN HARİTASI