BİR FİLM OLARAK KELEBEĞİN RÜYASI

Ben blog sitesini (ve bunun kardeşi olan blogcu ve wordpress'teki blogları) açtığımda adını Kelebeğin Rüyası koyarken esinlendiğim hiç bir şey yoktu kendimden başka.
Blog açıklamasında yazdığım gibi bu sadece bir rüyaydı aşka dair ve kelebeğin ömrü gibi uçucu, gelip geçici ve sırf bu yüzden inadına ve cesaretinden dolayı... Evet, bir kelebek varsa eğer o bendim.
Fazlasıyla, narsist olacak ama biz Ela'yla buna inanırdık ki, aşk yeryüzüne benim için inmişti ve iyi ki de inmişti.
Adı böylece kelebeğin rüyası oldu, ama adres olarak alamadım bloggerdan. Çünkü, öncesinde alınmıştı. Sonrasında, kelebeğin rüyası diye bir şey var mı diye aradığımda google'da, bu isimde budist öğretiler içeren bir kitap serisi olduğunu gördüm.
Alaçatı'da ve Kemeraltı'nda doğal taş satan bir dükkan da var aynı isimde.
Ve şimdilerde "Kelebeğin Rüyası" bir film. Altı aydır beklediğim bir şeydi ilk internette haberini gördüğümde.
İnanılmaz bir reklam kampanyası ile gösterime girdi, cuma günü. 1,5 aydır tüm otobüs duraklarından beni selamlıyordu afişleri.
Gerçi benim gibi bir kelebek için, afişler çok etkili miydi ? Hayır, ama sabah akşam Kıvanç'ı görmek elbette güzel :)
Peki filmin bana başka bir etkisi oldu mu ? Evet, bu bloğun ziyaretçisi arttı. Twitter'da ve Instagram'da kelebeğin rüyasına atıfta bulunan her cümle benim profilime düşüyor ve ben içten içe eğleniyorum.
Gelelim filme...Evet, cuma günü gittim ve izledim.
İçinden şiir ve aşk geçen bir şey, adı Kelebeğin Rüyası olmasa da izlenirdi zaten benim tarafımdan. Ama, şiir ve aşka Kıvanç da eklenince,izlememek olur muydu ? Elbette, hayır.
Benim filmi bu saatten sonra anlatmama elbette gerek yok, çünkü zaten her yerde konusunu okudunuz. Ben sadece bende bıraktığı tortuyu anlatabilirim.
Bir izleyici olarak, kaliteli bir Türk filmi izlediğim için mutluyum bir kere. Çünkü, içi dolu ve sakin bir film güzel görüntülerle bezenince tadından yenmiyor zaten. Yılmaz Erdoğan, lay lay lom hikayelerin adamıyken sanki "Bir Zamanlar Anadolu'da"dan sonra içine biraz Nuri Bilge Ceylan kaçmış gibi. Kötü mü ? Hayır, ben sevdim.
Filmin görüntü yönetmeninin de başarılı olduğunu düşünüyorum, çünkü her ne kadar izlediğimiz şey bir film olsa da ben her kareyi fotoğraf telakki ederek izledim ve çok beğendim.
Hikaye, çok acıklı ve ben hala etkisinden çıkamadım. Filmdeki anlamının farklı olduğunu bilsem de, bu bir rüya değil kabus aslında .
Oyunculukta Kıvanç döktürmüş, Mert'i söylemeye gerek yok, o zaten "Başka Dilde Aşk" ile rüştünü ispatlamış bir oyuncu.
Bir yazarın Belçim Bilgin'le Kıvanç'ın kimyasının tutmadığına dair yorumuna da katılıyorum. Bence o rol için hem yaşlı kaçmış hem de suni kalmış. Farah Zeynep Abdullah ise zerafetiyle ışıldıyor.
Şiir adına kendime aldığım birkaç çıkarım da var filmden. Behçet Necatigil'in cümlelerinde yakaladım, biri iyi şiirin sahipsiz oluşu, diğeri de yazma yolundaki önerisi; Yaz, ama yazdıklarına aşık olma.
Kibir, bir yazar için ne de tehlikeli bir şey değil mi ?
Neyse, efendim gidin ve izleyin. Kaliteli ve güzel bir film.

Yorumlar

  1. Öyle güzel anlatmışsın ki :) bir solukta okudum yazını.... çok öperim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

GEZGİNİN HARİTASI