ANKARA'YA ŞİİR YAZILIR MI ? YAZILIRSA NASIL YAZILIR ? NEDEN YAZILIR ?


İzmir'imden uzaklaşıp özgürleşme çabamın adıdır aslında Ankara.

Dört kocaman ve dopdolu yıldır aslında Cebeci Kampüsü'nde. Semtlerden Tunalı,parklardan Kuğulu ve en çok da yürürken Kurtuluş-Kolej arasıdır. Kimi zaman en karadır, kimi zaman da Attila İlhan'dan apartılmış bir "fena halde" eklenmiştir isminin başına.

En çok yapraklar kaldırımlarla sevişirken Ankara şiir kokar aslında hele bir de kazara yağmur indirdi mi yazmasan olmaz.
Çevre Sokak'tan Farabi'ye süzülen yağmurlar olmasaydı şiir bu kadar kanıma girer miydi acaba ? Botanik Parkı'nda geçirilmiş yalnız ve dingin öğleden sonralar olmasa Yeni Türkü eşliğinde geçirilen Ankara dayanılır bir yer olur muydu ?

Bir Nazan Öncel şarkısı vardı o zamanlar "İstanbul'u sevmiyorum, beni orada çok üzdüler" diyen. Defalarca söyledim o şarkıyı her seferinde İstanbul kelimesinin yerine Ankara'yı koyarak. Öyle çok ağladım ki ! ODTÜ'nün oradan her Ankara'ya girişimde "Bu sefer seni altedeceğim, beni yenemeyeceksin" diye az çığlık atmadım ve o çığlığı attığım her günün gecesinde yine aynı kasvet beni esir aldı. Yine ağlamaktan başka çare bulamadım.

Şehir mi suçluydu içindeki gri insanları mı ?

Bir tarafta yüzüne hüzün yapışmış bir şehir, bir tarafta gülümsemeyi sevmeyen ve gülümseyebilenlere de allerjik reaksiyon gösteren insan kitleleri ... Karar vermek güçtü. Sonunda diyalektik materyalizmden yola çıkıp ikisinin de birbiriyle ilintisi olduğuna karar verdim. Şehir hüzünlü olmasaydı insanlar da gri olmazdı, ya da insanlar biraz daha hayattan keyif alabilen tipler olsaydılar Ankara bu kadar kasvet kokamazdı.

Sonunda anlamıştım. Yazmazsam akmayacaktı bu zehir. Şiir böyle geldi işte. Yazabildiğim kadar yazdım. Kimi zaman kışın üşümeyen kuğuları aldım yanıma, kimi zaman Mülkiyeliler Birliği'nin renkli kalabalığını. Ankara bazen sahneydi bazense başroldeki erkek oyuncu.


Şimdi dönüp baktığımda o günlere beni ağlatan bir şehri değil, sapsarı yaprakların uçuştuğu sokakları hatırlamaya çalışıyorum. Hayır, üstünden zaman geçtiği ve bu yüzden de unuttuğum için değil, böylesi daha güzel çünkü.
Olur da üstünden geçmek gerekirse, şiirler ceketimin iç cebinde.
(Fotoğraf : Şeyda ARIKAN - Adaletevi'nden Çevre Sokak /1997)

Yorumlar

  1. :))) bana gıcıklğına mı yazdın bu yazıyı:))

    şaka şaka...güzel yönleri de var tabi ankara'nın...zaten öbür türlü çekilmezdi bu şehir;)

    güzel yazı tebrikler..

    YanıtlaSil
  2. Okunmak güzel ...
    Beğenilmek daha güzel :)
    Ankara sayesinde bana güzel şeyler yazılmış olması onca ağlamanın ardından haddinden fazla ironik belki de.Teşekkürler tüm kalbimle!

    YanıtlaSil
  3. Ankara'ya şiir yazılmaz mı?İçinde körpe gençliğiyle üniversite okumuş onca genç varken...onca cumhuriyet için ağlayan varken en azından "Türkiye'nin laikliği"ni cümle içerisinde kullanan şiirler yazılır...onca yaşanmış,yaşanası,yaşanacak aşk hikayelerini ıskalayarak...o dört dolu yılı senle geçirmek en güzeldi...yine çalarım özlemin çileklerini,yine...

    YanıtlaSil
  4. 1975-1982...Zaman çarkının çok ama çok hızlı aktığı sert yıllar...Ankara'ya Mülkiye'ye giderken dünyaya kafa tutabilecek insanların arasına gidiyordum. Herkes bilge, herkes yürekliydi.. Şimdi düşünüyorum da insanların bazıları gerçekten de öyleydi..

    Kelebek, Ankaraya ilişkin yazdıkların var ya..hani sonbaharda caddeleri dolduran sarı yapraklar, aniden bastıran teklifsiz yağmur filan... şimdi ben de otursam ve yazmaya başlasam sanırım onları yazardım.. demek senin oradan da öyle görünüyormuş..

    Ankara biraz asık suratlıdır. Ciddidir..Denizinin olmaması bir İzmir'li için büyük eksikliktir. Ama Türkiye'nin kalbidir. Şöför kabinidir. Cumhuriyetin evidir..İzmir güzel bir genç kızsa Ankara karayağız bir anadolu delikanlısıdır.

    YanıtlaSil
  5. Hislerime tercüman... Güzel yazı tebrikler :))

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

GEZGİNİN HARİTASI