NEDEN JAPONYA ? BİR YOLCULUK HİKAYESİ ...
Herşey birdenbire oldu aslında. Japonya'ya gitme umudu birdenbire belirdi. Hayallerimden uzak bir ülkeydi Japonya.
Bir gün Çek Cumhuriyeti'ne,İngiltere'ye,Fransa'ya gittiğimi hayal ettiğimi hatırlıyorum. Ama Japonya, bu hayallerin içinde yoktu. Afet yönetiminde çalışan biri olarak Japon sistemini elbette merakla takip ediyordum. Japonya'ya gidip o sistemi yakından incelemiş kişileri de hayranlıkla dinliyordum tabii ki. Ama dedim ya, benim bir gün hem de o sebeple orada olabileceğimi düşünmem için herhalde rüya görmem gerekirdi.
İşte yazın en sıcak günlerinden birinde bir fırsat doğdu. JICA'nın "Toplum Tabanlı Afet Önleme" programın aday gösterildim.
Yurtdışına gitmek hayal, iş için yurtdışına gönderilmek ütopya iken kabule dildiğimin haberi geldi. Gidiyordum...
Kobe beni bekliyordu. Vizedir, bilettir derken o zor ayrılık günü geldi. 25 Ağustos Sabahı 6.20 uçağı ile İstanbul'a hareketimle macera başladı.
Macera diyorum çünkü daha 3 uçak bir otobüs ve 1 taksi yolculuğu beni bekliyordu.
İstanbul Atatürk Havalimanı'nın 201 no'lu çıkış kapısında beni bekleyen TK 1413 sefer sayılı 08.40 kalkışlı Moskova uçağı beni Moskova Sheremetyevo Havalimanı'na ulaştırdı. İniş saatimiz Moskova saatiyle 13.00 gibiydi. Yarım saat yanlış pasaport kuyruğunda bekleyip Rus Polis ablamızın TRANZİTTTT uyarısıyla gitmemiz gereken yere yönlendirildik. Orada güzel ama tedirgin bir Rus abla ile İngilizce anlaşmaya çalıştık. Abla bagajlarımızı kontrol altına almaya çalışıp bizi başka bir Rus ablaya götürdü tabii. İşte biletlerimizi 3. Rus Abladan aldık zaten. Havalimanı "Sefiller" için esaslı bir film platosu olabilirdi aslında. Bir yanda Duty Free Shop'larda birileri paraya para demezken başka bir yanda uçuş saatini bekleyen insanlar koridorlarda uyuklamaktaydı hem de takım elbiselerle. Biz şanslıydık. Çünkü, hiç anlamadığımız bir şekilde belki de JAL yolcusu olduğumuz için First Class bir lounge bulduk beklemek için. Zira ikinci uçağımız olan Tokyo uçağı 17.55'te kalkacaktı. O arada biz First Class mutluluğun yeme-içme bölümündeydik.
Neyse uçuş saati geldi Japon kibarlığı ile uçağa binerken tanıştık. Eğilerek selamlayan ve Konnichiwa diyen Japon kabin görevlileri bizi uçağa aldılar. Sonrasında yerlerimize yerleştik. Esas uzun yolculuk başladı işte. Yolculuk uzun ama rahattı aslında. Hosteslerin ilgisi,ikramların kalitesi güzeldi. Uykuya yenik düşmeden hep bizi takip ettiler açıkçası.
"Thanks to all JL-442 crew for their great Japanese Kindness !" Bu arada Yebisu iyi bir Japon birasıdır. Bu da kayıtlara geçsin.
Neyse Tokyo'ya ulaştığımızda uçakta yapılan anons beni ve ekibin diğer bir elemanı Hakan'ı (sonradan Hakan-san oldu) çıkışta beklediklerini söylüyordu. O Rus ablanın bagajımı uçağa yükletmemiş olabileceği hissiyle çıkışa yürürken çkıştaki görevliler kötü haberi bana değil Hakan'a ilettiler. Pasaport kontrolünden çıkışta ben bagajıma kavuşmuştum. Ama Hakan bir sonraki durakta kesin sonuca ulaşacaktı.
Neyse Tokyo Narita Havalimanı'nda bulduğumuz bir JICA elemanı bizi Airport Limousine Bus olarak tarif edilen otobüse yönlendirdi,biletlerimizi takdim ederek. Tabii ki ben oraya gidene kadar Airport Limousine Bus denilen nesnenin uzun bir otobüs olduğunu sanıyordum.
Fakat gördüm ki Airport Limousine olarak ifade edilen şey Japonya'nın Havaş'ıymış :)
İşte biz o otobüsle Tokyo'nun Haneda Havaalanı'na gittik.
Orada bizi yine bir JICA elemanı karşıladı. JICA elemanı bizim bagajlarımızı yüklememize ve check-in işlemlerine yardımcı olduktan sonra sırra kadem basınca biz yaklaşık 4 saati havaalanının farklı yerlerinde uyuklayarak geçirmek zorunda kaldık. Çünkü, bizi Osaka'ya götürecek uçak yerel saatle 14.30'daydı. Uçağa hemen binelim arzusu başarılı olmadı çünkü önce, öncelikli yolcuları uçağa aldılar. Hayır, hayır VIP değil; priority! Yani yaşlılar, hamileler, bebekliler ve engelliler. Aynı öncelikliler bizim çeşitli oturma gruplarında konaklayamamıza da sebep olmuştu. O yüzden sırtımızda ağırlıklar ve şişmiş ayaklarla bank aramak zorunda kaldık.
Osaka'ya indiğimizde Hakan'ın bagajının kayıp olduğu kesinleşmişti ama işin iyi tarafı 35 günlük evimize artık çok yakındık. Orada bizi bekleyen bir JICA görevlisi hanımefendi bizi taksimize
bindirdi ve yarım saat sonra JICA Hyogo'daydık.
Sonuç : Yorgunluk kavramını belki de 1304 no'lu odama adım attığımda anlamlandırdım.
Orada neler mi yaptım ?
Bekleyin o da başka bir başlık olsun ...
HAMİŞ : Üstteki fotoğraf : 1304 no'lu odanın penceresinden Kobe Limanı
(Fotoğraflar : Şeyda ARIKAN)
Yorumlar
Yorum Gönder