ARRIVEDERCI ITALIA (8.GÜN)

GÜNEYE GİDİYORUZ

Yolculuk Campania bölgesine bugün. Önce Pompei, Sonra Napoli ve ardından ülkemize dönmek için Lazio'nun kralına Roma'ya Fiumicino'ya dönüş.
Son günümüz olduğu için, ilk defa sabah 9'da yollara dökülüyoruz. Yani, bu defa acelemiz yok. Yetişmemiz gereken bir meydan yok. İşte bu güzel.

Amacımız önce Pompei'ye gitmek, öğleden sonra siesta bittikten sonra Napoli'ye ulaşmak. Fakat Roma-Napoli otoyolunda o sabah büyük bir kaza olduğu ve otoyol birkaç saatliğine kapatıldığından, biraz programımız aksıyor. İtalya'da otoyollar oldukça gelişmiş olduğundan, yol üzerindeki ışıklı panolardan yol durumu ara ara sürücülere yansıtılıyor. Zaten Maurizio telefon trafiğiyle de konuyu takip ediyordu. Bu nedenle otoyoldan çıkıp tali köy yollarına saptık. Yol, beklenenden iki saat uzadı bu nedenle, ama aslında çok da kötü olmadı. Çünkü, İtalya'nın güneyindeki taşra hayatını otobüs camının gerisinden de olsa görme fırsatımız oldu bu sayede. Sakin, düzenli köyler vardı yol boyunca. Ortaçağ kalıntısı pek çok kale yol boyunca yamaçlardan göz kırpıyordu.

KÜLLERİN ARDINDAKİ POMPEI

Kazanın olduğu aralığı atlatıp tekrar otoyoldan hedefimize ilerlemeye başladık. Yavaş yavaş yolun sol tarafında Vezüv belirdi. Anadolu Lisesi hazırlıktayken English Visa kitabında okuyup çok şaşırdığım Pompei'ye gidiyor olduğumu bilmek büyüleyiciydi aslına bakarsanız.

M.S. 79'da Vezüv'ün daha lav saçmadan önce püskürttüğü zehirli gazlar ilk aşamada Pompei halkını birdenbire zehirliyor. Daha sonra tüf püskürmesi sonucu üzücü ve gerçek heykeller ortaya çıkıyor. Yıllarca Pompei unutuluyor. Daha henüz Roma İmparatorluğu yaşıyorken bir inşaat sırasında tesadüfen orada toprak göçünce, üzerine alçı dökülerek kalıp alınıyor ve bu insanların talihsiz ölümleri ortaya çıkıyor ve kazılar başlıyor.


Bugün Pompei antik kentinde (elbette Dünya Mirası) pek çok eski ev, antik tiyatro, tarihin bilinen en eski genelevi, agora alanı, gladyatörlerin karşılaşma öncesi kaldıkları odalar mevcut. Geneleve giden yolu gösteren sokak kabartması, genelev duvarlarında ilişki tercihlerini gösterir freskler dikkat çekici.


Pompei, mermer kullanılan bir Roma şehri değil. Buradan gelir olarak çok üstte yer almadığı anlaşılıyor. Rehberimizin anlattığı kadarıyla Roma'da mermer kullanmak bizzat imparatorun iznine tabiymiş. İlginç ... Bizim Ege şehirleri, şanslı o zaman.


Öğle yemeğimizi Pompei'de yiyoruz. Karides, kalamar kokusu çok cazip geliyor ama gel gör ki karideslerin ayıklanmadan kabuklarıyla birlikte kızartılacağı aklıma gelmemişti. Ama yemek yine de güzel, en azından 15 €'ya salatası, yemeği ve birası ile iyi tercih.

Bu bölgedeki seyyar satıcıların elindeki yegane şey küçük kırmızı süs biberi şeklinde nazarlıklar. Ulus hala almadığımız için üzülüyor.

GÜNEYDEKİ KRALİÇE : NAPOLI

Pompei'den ayrılıp Napoli'ye geçiyoruz. Rehberimiz yol boyunca Napoli'den pek sevimli bahsetmiyor bize. Napoli'nin pis, düzensiz ve dağınıklığından şikayet ediyor kendince. Açıkçası, haklı da bazı yönlerden. Napoli'ye giden otoban bile kuzeydekilerden bakımsız.

Napoli'ye giriş yaptığımız mahalleler yeni şehirleşen yerler ve çok sayıda yüksek katlı modern yapı var. Şehrin sıkışık bir yapısı var. Biraz Genova gibi sanki bu açıdan, ama Napoli çok daha güzel. Gerçek bir Akdeniz limanı... Kente giren otoban bağlantı köprüleri dar ve şekilsiz. Cenk Bey haklı mı yoksa ? Viyadüklerle tepelerden tepelere atlıyoruz.

Kentin zengin mahallelerine geliyoruz. Ortam sessiz. Daha siesta bitmemiş. Şşşşş !

Maurizio bizi Aşk Tepesine götürüyor. Bizim Varyant gibi körfezi tepeden gören bir yer. Manzara doyumsuz. Floransa'da, Verona'da gördüğümüz ve daha pek çok Avrupa şehrindeki gibi aşıkların aşklarını kilitledikleri
bir yermiş burası, ama artık belediye buna izin vermiyormuş. Ama, yerde sprey boya ile yazılmış pek çok aşk nağmesi var hala.

Hava nemli olduğu için Capri adasını göremedik, ama normalde görünürmüş. Yavaş yavaş aşağıya iniyoruz sahile. Yumurta Kalesi'nin yakınında iniyoruz otobüsten. Yumurta Kalesi'nin hikayesi ise içinde altın bir yumurta olduğuna dair inanç, işgalcilerin hiç biri bu yumurtayı bulamamış gerçi.

Napoli'ye dair diğer bir dipnot; burada hırsızlık vakayı adiye. Yürüyüş yolu üstünde gördüğümüz arabalardaki direksiyon kilitleri bizi dehşete sokuyor.

Meydana geldiğimizde Dükalık Sarayını ve Pantheonu hatırlatan kiliseyi görüyoruz. Sarayın üzerinde tüm yöneticilerin heykelleri var, hatta birinin adı Murat. Ama Osmanlılarla alakası yokmuş, ilginç. Meydanın bir köşesinde de Gambrinus var. Burası mafyanın kurulduğu yer. Mafya, Fransızlara karşı birleşmek için kurulmuş olmakla birlikte (Fransızlara Karşı Birleşik İtalya kelimelerinin kısaltması M.A.F.I.A.) elbette günümüzde bundan çok farklı.

Bildiğim bir şey varsa, Napoli'de mafya hala etkili . Belediyenin çöpleri toplamasına engel oluyorlarmış mesela (Dipnot:Bu yazıyı bir yıl sonra yayınlıyor ve yazıyorum, ama çöp sorunu hala devam ettiği için Avrupa Birliği esaslı bir ceza kesti İtalya'ya)

Napoli, Milano'nun esaslı rakibi daha önce de yazdığım gibi. Bu yüzyıllardır böyle. Milano'da galleria varsa Napoli'de de var. Milano'daki La Scala'nın buradaki rakibi San Carlo.

Bana göre Napoli, İstanbul-İzmir karışımı bir yer. Denizi, sıcağı, rahatlığı, Akdenizliliği ile İzmir. Kalabalığı, tarihi dokusu ile İstanbul. Büyük mağazaların olduğu kalabalık caddesi bana İstiklal'i hatırlattı mesela. Cezayir Çıkmazı  ya da bilinen adıyla Fransız Sokağı'nın bir türevi de bizi buldu mesela, kuytu bir köşede. Sahil ise fena halde İzmir'di. Bir de peynir ararken tesadüfen girdiğimiz bir sokak var ki, bizi öyle bir meydana getirdi ki, İtalyanca konuşulan Kestane Pazarı'ndaydık sanki. Peynirci, balıkçı, işkembeci, fırın, tuhafiyeci hepsi aynı yerdeydi. Alıştığımız gibi...

Akşam 9 gibiydi Napoli'den ayrılmak için buluştuğumuzda. En son bir Autogrill'de durduk ve toplu fotoğraf çekildik, akşam yemeği yedik.


İstikamet, Leonardo da Vinci Havalimanı'naydı artık. Gezinin başından beri tüm hikayelerin içinde olann Leonardo, son kez bize gülümsüyordu uzaktan, içten içe arrivederci derken.





Yorumlar

GEZGİNİN HARİTASI