YAĞMURUNLA SEVDİM SENİ İTALYA (3.GÜN)

GARDA GÖLÜ,GÖLDEKİ MÜCEVHER SIRMIONE

İtalya'nın farklı isimlerde bölgelerden oluştuğunu yavaş yavaş algıladığımız (bayraklar farklı, ruh halleri farklı, dünyaya bakışları ayrı, lehçeleri bile farklı) gezimizin üçüncü gününde Lombardia, Liguria derken bu defa Veneto'ya doğru adım adım ilerliyoruz. Ama önce Lombardia'daki son durağımıza uğramamız lazım.

İkinci göl durağımıza giderken bari bu defa yağmur olmasın diye hayal ederken, hava durumunu beş dakikada bir tekrar ettiği için tercih ettiğimiz Berlusconi'nin TG5 kanalı, "Yağmur gene sizinle" diyor. Ama bünye hayal ediyor, belki otobüsteyken yağar, bizi ıslatmaz diyor.

Evet, hayal ediyor...

Çünkü, aynı Como gibi bir buzul gölü olan Garda'ya vardığımızda gölün pusundan, ne etrafındaki Alman nüfusun yazlık olarak kullandığı güzel villalara ne de Garda'nın kendisine prim verebiliyoruz. Çünkü, korku dağları bekliyor.

Otobüsün bizi bekleyeceği otoparktan Garda üstündeki sempatik ortaçağ kale kasabası Sirmione'ye yürürken tek dileğimiz : "N'olur yağma !". Ama olmuyor.

Kaleye şöyle bir yandan bakıyoruz. Kale deyince sanmayın Rumeli Hisarı. Bu kale suyun kenarında, ama burçların içinde toprak yerine su var. Çünkü, amaç kaçak balık avlayanları yakalamakmış. Kim bilir belki de zamanla içi çökmüştür... Sirmione'de bizim Çeşme limonları gibi iri limonlar meşhur, ufak ama 100 yaşını aşmış bir kilisesi var ve gölde gezinti yaptıran tekneleri var. Bolca hediyelik eşya dükkanı (pek çoğu sosyetik) ve enfes İtalyan dondurmaları bulabileceğiniz dondurmacıları var.
Maria Callas da burada yaşamış, bir de böyle bir özelliği de var.



Garda Gölü



Görüp görebildiğimiz zaten sadece beş dakikacık. Bu göl de güme gitti. Yağmur olmasaydı belki bir tekne turu yapardık, ne bileyim.

Boydan boya ilk ıslanışımız.. İstisnasız hepimiz. Herkes otobüste kurumaya çalışıyor. Bir grup yolda bir benzinlikte durup kıyafet değiştiriyor. Biz yapmadık, yapsaydık da farketmeyecekti zaten.

İstikamet: Verona.

CAPULET VE MONTAGUE'LERİN İZİNDE VERONA ...

Verona...Verona...Shakespeare'in o ölümsüz eserinden aklımın bir köşesine yerleşen güzel bir şehir. Surlarından, zengin duruşundan anlaşıldığı üzere güçlü de bir şehir.
Güzel Verona'da bizi yağmurla karşıladı. Ama artık daha fazla ıslanmak istemediğimiz için (ki benim küçük çanta tipi şemsiyemin yağmur konusunda başarısız olduğu Sirmione'de belli olmuştu) bulduğumuz büfedeki şemsiyelere otobüsçe el koyuyoruz (tabii 7 € karşılığı). Halbuki bunu daha önce etrafımızı saran mültecilerden 2 € daha ucuza alabilirdik. Neyse..

Arena

Verona sokakları

Yavaş yavaş ilerleyip belediye sarayına doğru geliyoruz. Bu meydanda Arena'yı görüyoruz. Arena, Kolezyum'un daha küçük ama sağlam bir kopyası. Hala kullanılıyor konserler ve gösteriler için.
Scaglieri Ailesi'nin ihya ettiği Verona'da onların yaptırdığı pek çok bina, mahkeme binası, anıt mezar ve Verona'nın (hatta Veneto bölgesinin) simgesi kanatlı aslan heykelini görmek mümkün.
Scaglieri Aile Mezarlığı


Shakespeare ile başladığım Verona'da Juliet'in evini ziyaret etmesem olmazdı. Juliet'in evi demişken, elbette ki Juliet'in evi olduğuna, hatta Juliet diye birinin gerçekten yaşadığına dair elbette ki kanıt yok.

"Letters to Juliet" isimli bir romantik komedi sayesinde haberdar olduğum bu ev, gezi programında Verona'nın da olduğunu öğrendiğim andan itibaren listemde neonlarla süslü vaziyette duruyordu.
Juliet ya da onların deyimiyle Giuletta'nın evi, şimdilerde aşkın mabedi konumunda ya da aşktan para kazanma merkezi durumunda. Evin girişinde farklı dillerde konuşan telefonlar var, 5 € atıyorsunuz Juliet Abla sizi dinliyor. Aşk acınıza çare bulabiliyor mu bilinmez ...



 Evin duvarlarına yapıştırılmış sonsuz sakız, yara bandı ve daha akla akla gelmeyecek binbir malzeme ile aşk dileyen milyonlar...Bir de Juliet'in heykeli var bahçede, Juliet'in göğsü aşk isteyen erkekler tarafından dokunulmaktan parıl parıl parlıyor.

Bir de tabii Romeo'nun tırmandığı balkon var, girip ziyaret etmek elbette ücrete tabi. 6 € verirseniz kendinizi Juliet gibi hissetme şansınız var.Bir de avluda hediyelik eşya dükkanı var ki, küçük asma kilitler satılıyor. Kilitlerin üstüne sevdiğinizle adınızı yazıp dışarıdaki demirlere kilitliyorsunuz ve aşkınız baki kalıyor. Avrupa'nın pek çok yerinde olan bu olaya daha sonra Floransa'da da rastladık.

Juliet'in balkonu


Tabii ben Juliet'in evinde kendimden geçmişken Ulus dışarıda beklemeyi tercih etti. Zira bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu yine. Bu arada evin çok yakınında hediyelik yastık kılıfı, önlük, mutfak tutacağı gibi malzemelerin üstüne nakış işleyen bir dükkanda çalışan Karşıyakalı bir kızla karşılaşıyoruz. Dünya küçük Karşıyaka her yerde ...


Yağmurun dinmesinin ardındanVerona sokaklarında gezerken tesadüfen bir köprü buluyoruz (Scaglieri Köprüsü) ve güzel bir manzara ile karşılaşıyoruz.


Verona'da Bra Meydanı'nda  diğer şehirlerde de karşılaşacağımız gibi yine pek çok sokak sanatçısı var. Arena dekoruna uygun gladyatör kardeşle Ulus'un fotoğraflarını çekip biraz parkta soluklanıyoruz.

Gitme zamanı geldiğinde meydandan bize gülümseyen II.Vittorio Emanuele'e selam çakıp konaklayacağımız Padova'ya doğru yola çıkıyoruz.

Padova bizi Venezia'ya yakınlaştırıyor.
Evet, yarın oradayız :Venedik'te.

Yorumlar

GEZGİNİN HARİTASI