SİHİRLİ ŞEHİR : VENEDİK (4.GÜN)
ADRİYATİK KRALİÇESİNİN HUZURUNDA
En son Verona'dan Padova'ya gidiyorduk, değil mi ?
Padova ya da İtalyanların dediği gibi Padua, Veneto bölgesinde konaklayacağımız otelimizin bulunduğu şehir. Bir üniversite şehri olan Padova'yı nereden hatırlıyorum derken, bunun siyasal düşünceler tarihinden geldiğini yarım yamalak anımsadım birden bire. Google araştırması bunun Padovalı Marsilius'tan geldiğini söyledi bana, modern devlete giden yolda önemli bir başlıktı çünkü.
Padova'daki evimiz NH Hotels Mantegna (http://www.nh-hotels.com/nh/en/hotels/italy/padua/nh-mantegna.html?nhagentid=10166&nhsubagentid=101660000000&oodc=130_49931&source=adwords&gclid=CJDZ1I7ugrkCFcFV3godNVsABQ" güzel, temiz ve yine şehir merkezinin az biraz dışında. Yakınında üniversite ve adalet sarayı var. Bu arada adalet sarayı kavramını İtalya'dan almış olabiliriz. Zira birebir aynı.
Sabah kahvaltısının ardından yola koyulduk. Şükürler olsun, yağmıyor. Hatta güneş açacağa benziyor.
Ama bu sefer tedarikliyiz. Şemsiyemiz var, hem de iki kişinin altına girebileceği türden.
Ayakkabılarım hala ıslak, saç kurutma makinası ile kurutmaya çalışsam da başarılı olamadım. O yüzden babetlerle maça devam ediyorum. Yanımda da parmak arası terliklerim var. Otobüsle Venedik Limanı'na kadar gelip, buradan tekneye biniyoruz. Tekne yolculuğu başlı başına bir büyü.
Büyük Kanal boyunca sıralanmış Sağlıklı Meryem Kilisesi, Merhamet Kilisesi, eskiden tuz deposu olarak kullanılan şimdinin bienal mekanları (bildiğiniz üzere meşhur Venedik Bienali), un fabrikası iken Hilton Oteline dönüştürülen devasa yapı (bana Haydarpaşa'yı hatırlattı), uzaktan San Marco Meydanı, karakol binası ve meşhur Venedik (Venezia) silüetini oluşturan yapılar teknenin güvertesinden bizi selamladılar.
Büyük Kanal boyunca sıralanmış Sağlıklı Meryem Kilisesi, Merhamet Kilisesi, eskiden tuz deposu olarak kullanılan şimdinin bienal mekanları (bildiğiniz üzere meşhur Venedik Bienali), un fabrikası iken Hilton Oteline dönüştürülen devasa yapı (bana Haydarpaşa'yı hatırlattı), uzaktan San Marco Meydanı, karakol binası ve meşhur Venedik (Venezia) silüetini oluşturan yapılar teknenin güvertesinden bizi selamladılar.
Tekneden inip yaya turumuza başladığımızda 110 kişilik grubumuz tek sıra halinde yürümeyi öğrendi. Minik kanallar boyunca sıralanmış minik ve kasvetli yapılardan oluşuyor Venedik aslında. Ama ne derseniz deyin, Venedik işte.
Yıllarca filmlerde izlenen bir güzellik karşımızdaki, bir kraliçe. Kocaman bir lagün, adalar, kanalar, köprüler... Her daim battığı iddia edilen, belki de battığı iddiasıyla daha da prim toplayan bir darphane...
Tarihin en zengin devletlerindenken şimdi de İtalya'nın en zengin bölgesi belki de ve sırf bu yüzden Venedik'in içinde olduğu Veneto artık özerklikten bahsediyor. Neden olmasın ?
Biz romantik bakalım ona, böylesi daha zevkli. Etrafınız bakınırken kanallar boyunca ister istemez aklıma Italian Job ve The Tourist geliyor. Daha da heyecanlanıyorum.
Venedik denince gondollardan bahsetmemek olmaz. Hatta Venedik'e gidip gondola binmemek hiç olmaz.
Biz de gondol gezisi yaptık tabii ki. Ankara'dan gelen 4 hanımefendi ile aynı gondoldaydık. Gondola binerken bir şişe roze şarap ve 6 plastik bardak sunuluyor. Kişi başı 20 € veriyoruz, küçük sevimli turumuza. Hoş bir deneyim ... Fotoğraf çekeceğiz diye kıpırdandıkça gondol sallanıyor ve devrilmemizden korkan gondolieri bize İtalyanca söyleniyor.
Venedik'te turist kalabalığı ve insan cıvıltısından başka tek ses, gondolcuların şarkıları hatta kimi zaman aryaları ve deniz taksilerin suları yaran motorları...
Yolunuzu kaybedebileceğiniz bir yer Venedik, çünkü bütün kanallar ve binalar birbirine benziyor. Bu noktada eğer sessiz sakin bir yerlere geldiyseniz bilin ki turistik mekanlardan çıktınız ve tamamen yerli halka karıştınız. Nasıl yolu bulacaksınız ? Basit... Duvarlarda iki yazı var 1) San Marco 2)Rialto. Bu ikisi sizi kalabalığa götürür. San Marco, Venedik'in en popüler meydanı. San Marco Bazilikası ve Dükler Sarayı'nın olduğu yer. Rialto ise tüm Venedik fotoğraflarında istisnasız gördüğünüz, fena halde tanıdık, en büyük köprü. Bunlar kurtarıcı yerler yani. Çünkü, ikisi de Büyük Kanal üzerinde.

Bunlardan Rialto bizim için anı değeri taşıyor. Çünkü birbirimizi ilk kaybedişimiz burada. Rialto'da manzara müthiş, doğal olarak herkes fotoğraf peşinde ve elbette ki ben de. O boşluktan yararlanıp ihtiyaç molası veren eşim, ben fotoğraftan döndüğümde ortadan kayboluyor. Bu arada grup da ilerliyor. Ben arıyorum, telefona cevap da vermiyor. Neyse ki sonunda geliyor, ama ben arızaya geçiyorum. Ekibe katılıp, San Marco'ya gidiyoruz.
San Marco Meydanı'nda karşılıklı iki restoran-cafe var. Her ikisinde de kaliteli müzik yapan gruplar çalıyor. Rehberimizden öğreniyoruz ki bu restoranlar 18.yüzyıldan beri aynı yerde, aynı isimle var ve burada hesaba müzik ücreti de ekleniyormuş. Söylediklerine göre kahve 15 €, çay 30 €.
Öğle yemeğimizi ayaküstü bir büfede, kendine pizza ve dürüm süsü vermiş hamur işleriyle hallediyor ve fena halde doyuyoruz.
Öğleden sonra Murano ve Burano adalarına doğru yola çıkıyoruz. Murano'da bir cam atölyesine yanaşan teknemiz bizi cam üfleme ve çekiştirerek/uzatarak cam yapma teknikleri ile bizi tanıştıran bir ustanın ufak gösterisine ulaştırıyor. Ancak, atölyenin mağazasında fiyatlar uçuk. Hem Paşabahçe kazansın canım, ne işimiz var :)
Murano'dan sonra Burano'ya geçiyoruz. Burano'da güya balıkçılar gece evlerini şaşırmasınlar diye evler farklı renklere boyanmış. Hikaye biraz kofti, ama rengarenk evler müthiş.
Balık ağlarını tamir eden balıkçı eşleri dantele merak salmış ve kasaba dantel olayına girmiş. Her yer dantel ...
Dönüş yolculuğu doğrudan Venedik limanına ama bu sefer lagünün öbür yüzünden ...
Belki çok yorulduk ama doğrusu değdi.
Akşam Padova sokaklarına iniyoruz. Otelin yakınlarında, bir ara sokakta küçük bir pizzacıda odun ateşinde pişmiş gerçek İtalyan pizzası ile tanışıyoruz. Quattro Formaggi (4 peynirli) yiyorum ben ve böyle bir lezzet yok ... Hala unutamıyorum. Pizzacı teyze, tek kelime İngilizce konuşmadan bana dükkandaki kedinin sırrını anlatıyor ve ben anlıyorum. Zaten İtalyanlar, jest ve mimiklerle o kadar çok şey anlatıyorlar ki, inanamazsınız.
Bu arada pizzanın yanında içtiğimiz Birra Peroni de Baffo'yu aratmıyor. O da tavsiye edilir, hem artık Türkiye'de de var.
Biraz uyku, tek isteğim bu.
Çünkü, Toscana için enerji lazım.
Yıllarca filmlerde izlenen bir güzellik karşımızdaki, bir kraliçe. Kocaman bir lagün, adalar, kanalar, köprüler... Her daim battığı iddia edilen, belki de battığı iddiasıyla daha da prim toplayan bir darphane...
Tarihin en zengin devletlerindenken şimdi de İtalya'nın en zengin bölgesi belki de ve sırf bu yüzden Venedik'in içinde olduğu Veneto artık özerklikten bahsediyor. Neden olmasın ?
Biz romantik bakalım ona, böylesi daha zevkli. Etrafınız bakınırken kanallar boyunca ister istemez aklıma Italian Job ve The Tourist geliyor. Daha da heyecanlanıyorum.
Venedik denince gondollardan bahsetmemek olmaz. Hatta Venedik'e gidip gondola binmemek hiç olmaz.
Biz de gondol gezisi yaptık tabii ki. Ankara'dan gelen 4 hanımefendi ile aynı gondoldaydık. Gondola binerken bir şişe roze şarap ve 6 plastik bardak sunuluyor. Kişi başı 20 € veriyoruz, küçük sevimli turumuza. Hoş bir deneyim ... Fotoğraf çekeceğiz diye kıpırdandıkça gondol sallanıyor ve devrilmemizden korkan gondolieri bize İtalyanca söyleniyor.
Venedik'te turist kalabalığı ve insan cıvıltısından başka tek ses, gondolcuların şarkıları hatta kimi zaman aryaları ve deniz taksilerin suları yaran motorları...
Yolunuzu kaybedebileceğiniz bir yer Venedik, çünkü bütün kanallar ve binalar birbirine benziyor. Bu noktada eğer sessiz sakin bir yerlere geldiyseniz bilin ki turistik mekanlardan çıktınız ve tamamen yerli halka karıştınız. Nasıl yolu bulacaksınız ? Basit... Duvarlarda iki yazı var 1) San Marco 2)Rialto. Bu ikisi sizi kalabalığa götürür. San Marco, Venedik'in en popüler meydanı. San Marco Bazilikası ve Dükler Sarayı'nın olduğu yer. Rialto ise tüm Venedik fotoğraflarında istisnasız gördüğünüz, fena halde tanıdık, en büyük köprü. Bunlar kurtarıcı yerler yani. Çünkü, ikisi de Büyük Kanal üzerinde.
Bunlardan Rialto bizim için anı değeri taşıyor. Çünkü birbirimizi ilk kaybedişimiz burada. Rialto'da manzara müthiş, doğal olarak herkes fotoğraf peşinde ve elbette ki ben de. O boşluktan yararlanıp ihtiyaç molası veren eşim, ben fotoğraftan döndüğümde ortadan kayboluyor. Bu arada grup da ilerliyor. Ben arıyorum, telefona cevap da vermiyor. Neyse ki sonunda geliyor, ama ben arızaya geçiyorum. Ekibe katılıp, San Marco'ya gidiyoruz.
San Marco Meydanı'nda karşılıklı iki restoran-cafe var. Her ikisinde de kaliteli müzik yapan gruplar çalıyor. Rehberimizden öğreniyoruz ki bu restoranlar 18.yüzyıldan beri aynı yerde, aynı isimle var ve burada hesaba müzik ücreti de ekleniyormuş. Söylediklerine göre kahve 15 €, çay 30 €.
Öğle yemeğimizi ayaküstü bir büfede, kendine pizza ve dürüm süsü vermiş hamur işleriyle hallediyor ve fena halde doyuyoruz.
Öğleden sonra Murano ve Burano adalarına doğru yola çıkıyoruz. Murano'da bir cam atölyesine yanaşan teknemiz bizi cam üfleme ve çekiştirerek/uzatarak cam yapma teknikleri ile bizi tanıştıran bir ustanın ufak gösterisine ulaştırıyor. Ancak, atölyenin mağazasında fiyatlar uçuk. Hem Paşabahçe kazansın canım, ne işimiz var :)
Murano'dan sonra Burano'ya geçiyoruz. Burano'da güya balıkçılar gece evlerini şaşırmasınlar diye evler farklı renklere boyanmış. Hikaye biraz kofti, ama rengarenk evler müthiş.
Balık ağlarını tamir eden balıkçı eşleri dantele merak salmış ve kasaba dantel olayına girmiş. Her yer dantel ...
Dönüş yolculuğu doğrudan Venedik limanına ama bu sefer lagünün öbür yüzünden ...
Belki çok yorulduk ama doğrusu değdi.
Akşam Padova sokaklarına iniyoruz. Otelin yakınlarında, bir ara sokakta küçük bir pizzacıda odun ateşinde pişmiş gerçek İtalyan pizzası ile tanışıyoruz. Quattro Formaggi (4 peynirli) yiyorum ben ve böyle bir lezzet yok ... Hala unutamıyorum. Pizzacı teyze, tek kelime İngilizce konuşmadan bana dükkandaki kedinin sırrını anlatıyor ve ben anlıyorum. Zaten İtalyanlar, jest ve mimiklerle o kadar çok şey anlatıyorlar ki, inanamazsınız.
Bu arada pizzanın yanında içtiğimiz Birra Peroni de Baffo'yu aratmıyor. O da tavsiye edilir, hem artık Türkiye'de de var.
Biraz uyku, tek isteğim bu.
Çünkü, Toscana için enerji lazım.
Yorumlar
Yorum Gönder