ROMA'DAN SEVGİLERLE (7.GÜN)

"ROME IS THE LIGHT"

Bugünün adı Roma ! Evet, her yol Roma'ya çıkıyormuş işte. Dünya üzerinde en çok görmek istediğim iki şehirden önceliği kendisine tanıdığım şehirdeyim artık. Onun sabahına uyandım. Beşbin yıllık medeniyeti yaşadığım toprakları da etkilemiş büyük Roma'nın başkenti Roma'dayım. Hala inanmıyorum, Roma'dayım.

Bugün sabah erken uyandık evet. Ama koymuyor erken uyanmak, çünkü burası Roma ve ben az sonra sokaklarına çıkacağım. İnanılır gibi değil ve ben de inanamıyorum.

Dan Brown'ın "Melekler ve Şeytanlar" romanından uyarlanan aynı adlı filmde gördüğümüz mekanları kendi gözlerimle görebilmek en büyük isteğim bugüne dair.

İlk hedefimiz Vatikan: San Pietro Meydanı ve Bazilikası. Şoförümüz Maurizio bizi alıyor otelimizden, yol boyunca ilerlerken önce Caracalla Hamamlarını görüyoruz. Sonra Tiber bizi karşılıyor, üzerindeki güzel köprüleriyle.

San Pietro'ya geldiğimizde ortalık henüz sabah mahmurluğunda, bomboş. Doğru düzgün turist yok ortalıkta. Diğer katedraller için "İsterseniz gezin" diyen Cenk Bey, bu sefer "Mutlaka" diyor. İsviçreli Muhafızların gölgesinde giriş yapıyoruz. Kıyafetimize, üzerimizde taşıdıklarımıza bakılıyor ve içeriye giriyoruz. Papa'nın konuşma yaptığı balkonu dışarıdan, Sistine Şapelinin kapısını içeriden görüyoruz. Portekizli bir meczubun çekiçli saldırısından sonra koruma altına alınan Meryem heykeli, pek çok Papa mumyası, insanların dilek tutarken ayağını aşındırdıkları St.Peter heykelini ve yine "Melekler ve Şeytanlar"dan hatırladığımız mezarına inen merdivenleri,inanılmaz tavan süslemelerinin hepsini beynime kazıyorum.




Kendi kişisel "Melekler ve Şeytanlar" turum böylece başlıyor. Zaten söz konusu Roma olunca, sanki daha önce gitmişim gibi ezberimde pek çok yer. Kolezyumu yakından görme şansını bulmak süper. General Maximus Decimus Meridius'u saygıyla anarken onun "Rome is the light" deyişini duyuyorum bir anda.

Etrafımda gördüğüm her yapı Roma'nın ihtişamını vurguluyor bana. Gladiator'da Maximus'un kolundaki SPQR dövmesinin filme özel bir şey olmayıp, Roma'nın her yerinde karşıma çıkması ve bunun aslında bir kısaltma oluşu (Senatus Populus Que Romanus) Roma Senatosu ve Halkı manasına geldiği, beni şaşırtan diğer bir şey.

San Pietro'dan sonra panoramik şehir turunun ardından yürüyüşe geçiyoruz şehirde. Trevi Çeşmesi'ne, ki malum kendisi aşk çeşmesi diye bilinir, giden yol üzerinde parlamento ve başbakanlık binalarının önünden elimizi kollumuzu sallaya sallaya geçiyoruz. Buradan geçip gidemezsiniz diye polis, jandarma falan yok. Meydanda istersen otur, kimsenin karışacağı filan yok.

İspanya Meydanı ve İspanyol Merdivenleri, Popolo Meydanı, Venedik Meydanı-Vittoriano (Vittorio Emanuelle II için yapılan büyük anıt), ilk kilise ama aslında pagan tapınağı olan Pantheon ve Villa Borghesi'nin güzellikleri aklımda kalanlar.


Bu arada elbette, ikimiz de Trevi Çeşmesi'ne para atıp yeniden Roma'ya gelmeyi diledik. Kim bilir belki olur ...

Ama, esas şaşırtıcı olan imparatorluğun kalbinde yaşayan İtalyanların yol inşaatlarında karşılarına çıkan tarihi kalıntıları şaşkınlıkla karşılamaları.

Bu arada Roma'da ciddi bir trafik var. Bir bakıyorsunuz, tramvay yoluna girmiş otobüsler, onlarla yarışan otomobiller, aralardan fırlayan scooterlar. Aman dikkat !

Roma'nın gecesi için Navona Meydanı'na indik. Meydan, sanatçılarla dolu. Her yer ressamlarla kaplı. Etraftaki şıkır şıkır kafeler, güzel giyimli insanlar... Gündüz geçtiğimiz sokaklardan, gece tekrar geçtiğimizde daha da büyüleyici olduklarını görüyoruz.

Dönüş yolunda bindiğimiz takside, taksicinin İtalyanca bilmeyişimizden faydalanıp dakikalar boyunca konuşması ve yolları tanımamaktan mütevellit bizi dolaştırmasından şüphelenmem (Mantegna lafını duyunca sevinmesi de bunda etkili) gecenin diğer dikkat çekici noktası, ama dolaştırmıyormuş ödediğimiz ücret normal.

Yarın son günümüz. Beklemediğim, bilmediğim ama gerçek bir mücevhere gidiyoruz.

Solda güneş yükseliyordu, güneye giderken ...



Yorumlar

GEZGİNİN HARİTASI